top of page
Yazarın fotoğrafıDeniz Poyraz Kırmanlı

Audrey

İşler canımı sıkıyor…15 senedir,başlangıçta olduğu kadar, sanki ondan daha önemli bir şey yokmuş gibi  heyecan ve tutku ile olmasa da hala severek, çocukluğumdan beri hayalini kurduğum işi yapıyorum ama şimdi kendisi canımı sıkıyor!Her daim beni tetikte tutup kendisini boşlamama hiç izin vermiyor olmasına, beni istemediğim zamanlarda bile sıcak yatağımdan çıkarıp, gereksiz kalabalıkları memnun etmeye zorlamasına  bir şey demiyorum; zira verdiğim özveriler, karşılığında aldıklarımın yanında lafı edilecek şeyler değil tabii ama işte o ilk günden bu yana hiç uzun soluklu rahat vermemesine, “tamam şimdi oldu, artık önümüzdeki 10 sene rahatız” dedirtmeyip hep ip üzerinde yürütmesine biraz canım sıkılıyor.Sen işini adabı ile yaparken senden uzak, seninle alakasızmış gibi görünen bir yerlerde düzenler bozuluyor, depremler/seller oluyor, para pariteleri değişiyor, birileri duydukları ile heyecana kapılıp yeni maceralara atılıyor  ve sonunda hepsinin ucu sana dokunup, seni “bugün ok de yarın ne olacak? ” diye kara kara düşündürmeye başlatıyor. Yaptığım iş gibi, bugünden bir sene sonrasını öngörmeye, gelecek o zaman için bugünden önlemler almaya zorluyor. Buna da benim canım sıkılıyor.

Çocukluğumdan beri çok hayal perestim ve hep geleceği hayal ediyorum ya ben, birileri bana devamlı anı yaşamayı öğretmeye çalışıyor ama düşünüyorum da yaptığım iş de bugün ile alakalı değil ki benim. Ben herşeyi bir sene sonrası için hazırlıyor, bir sene sonra insanlar onları kullansınlar diye bugün harıl harıl çalışıyorum. Şayet benim bugünüm geçen sene ve yarınım bir sene sonrası ise ben nasıl öğrenirim şu meşhur “anı yaşamayı” diye düşünüyorum ama cevap öyle kolay gelmiyor.

Velhasıl çok severek yaptığım, beni harika insanlarla harika ilişkiler içine sokup, bambaşka bir yerde bana ikinci bir hayat sağlayan işim bu günlerde canımı sıkıyor ve bana bugünlerde sadece “Audrey” iyi geliyor. Sık sık onu düşünüp, sadece onu ziyaret etmek içimi rahatlatıyor.

Adını, ilk defa şahane bir Temmuz akşamında, Elif ile başbaşa geçirdiğimiz nefis bir boğaz akşamında duyuyor, onu ziyaret etmem ise hemen arkasından oluyor.

Audrey 51 yaşında; Istanbul’un tepelerinden birinin üzerindeki evinin kapısını bana ilk açtığı görüntüsü ise maksimum 40-45 yaşlarında. Bakımlı, güler yüzlü, incecik bir kadın. Üzerindeki lacivert capri pantalonu, incecik bir kumaştan lacivert kayık yaka t-shirtü ve ayaklarındaki lacivert babetleri ile hem rahat hem de nerden geliyor bu şıklık diye bir daha baktıran türden şık.Yaşından beklenmeyecek kadar uzun ve açık bıraktığı saçları, yakasına iliştirdiği broşu dikkatimi çeken ilk şey, “onun da siyahı hala lacivert” ise hakkındaki ilk düşüncem oluyor. O kadar sıcak karşılıyor ve o kadar içten sarılıyor ki bana, tavandan yere boğaza açılan devasa pencereler sayesinde aydınlık ama bir o kadar da büyük salonda kendimi evimde hissediyorum; ama garip bir hisle. Öyle bir enerji, öyle bir yaşamışlık, görmüşlük, sindirmişlik var ki üzerinde bu kadının, içi titreyen gözlerle de baksa bana, ismini koyamadığım sebepten bir an çekiniyorum da kendisinden.

Audrey çok genç yaşında kendi şirketini kurmuş, kendisinin dışında hiçbir yerde çalışmadığı halde hep bir patron ama hep de bir çalışan olarak, hayatı boyunca iki dünya arasında gidip gelip, sonunda da her iki dünyada da kendine yer vermiş bir kadın. Hangisi evin diye sorduğumda “ikisi de” diye cevap veriyor; “hangisi canımı sıkmıyor ve hangisinde kendimi daha canlı ve ben gibi hissediyorsam onda kalıyorum” diye ekliyor. Çocuk denecek yaştan itibaren çok çalışmış ama para hiç amaç olmamış, hep araç olmuş; onun için de “ne yaşadıysam istediğim için yaşadım” diyor. “Çok çalıştım ama çok da eğlendim; hayat tek kişilik bir oyun değil, etrafın kalabalık ise keyfini çıkarabiliyor, madden ve manen elindeki ve içindekileri başkaları ile paylaştıkça çoğalıyor, canlı kalıyorsun” diyor.

Karşısında otururken, daha önce okunmuş hatta daha önce kendisi tarafından yazılmış bir kitap gibi hissediyorum kendimi. O bu yollardan geçti, yaşadıklarımı bir bir yaşadı ve görünen o ki üstesinden de bir güzel geldi ve bir şekilde gözlerime düşen bu endişeleri çoktan geri bıraktı biliyorum. Sorsam şimdi ne olacak, ne yapmam gerekiyor diye onun da cevabını tek tek verebilecek tek kişi o biliyorum ama bunu, bu kadar açıkla anlatmayacağını da çok iyi bildiğimden, sadece “ne öneriyorsun şimdi bana?” diye sorduğumda; “Kadere inanıyorsan Deniz’cim ki inaniyorsun, çok zorlama kendini; sakin durma zamanıdır şimdi. Yaşadığın hiç bir zorluk seni yok etmek için değil daha da güçlü kılmak için unutma. Bugünler, bu zorluklar geçecek. Bir daha ki sefere bunlar çocuk oyuncağı gelecek ama biliyorsun ki arkası hiç kesilmeyecek. Işin ucunu hiç bırakmadan, sorunu çözümsüz bırakmadan, sakin sakin üstesinden geleceksin. Çünkü ikimiz de biliyoruz ki bugün ne oluyorsa olsun, eninde sonunda buraya geleceksin. Onun için, belki biraz daha fazla çalışma ama endişeye kapılmadan,içini rahat tutma zamanıdır şimdi” diye cevap veriyor ve bu cevap ile hissettiğim tek his gerçekten büyük bir iç çekiş, kocaman bir rahatlama oluyor. Tek tek ne yapmam gerektiğini söylemiş olsaydı bile bundan daha iç rahatlatıcı olmazdı herhalde diye düşünüyorum.

İşte bu yüzden, bana gerçek anlamda güç veren o olduğundan; işimin canımı bir hayli sıktığı bu günlerde bol bol Audrey’inin söylediklerini düşünüp, her fırsatta kendisini ziyaret ediyorum. Artık o çekingenlik de kalmadı, artık yanında kendimi rahat hissediyorum. Hangimiz daha çok eğleniyor bilmiyorum ama onunla her karşılaşma daha eğlenceli ve neşeli geçiyor. Ben bana biraz daha açık tiyolar versin diye oyunlar kuruyor, laf ebeliği yapıyorum ama dedim ya hem onun için açık bir kitabım ben hem de cin gibi hiç tuzağa düşmüyor :-)

7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TANIDIK YABANCI

Geçenlerde çok geçmişten bir arkadaşımla karşılaştım. Neredeyse yirmi yıl boyunca hiç görmediğim, duymadığım, konuşmadığım biri. Yirmi...

Comments


bottom of page