top of page
Yazarın fotoğrafıDeniz Poyraz Kırmanlı

Bırakın Merakı…

Güncelleme tarihi: 26 Kas 2018

30′lu yaşlarının sonuna gelmiş ve hiç evlenmemiş biri olarak, yaşadığımız toplumda “evde kalmış” bir kadınım. Ve bir kişinin medeni durumunu belirtmek için neden bu kelimeler seçilmiş hiçbir fikrim yok. Bana göre, bu durum için, “evli ya da bekar” dışında herhangi başka bir kelimenin kullanılması bile başlı başına saçma ama aynı şartlardaki erkekler “müzmin bekar” ile paçayı kurtarırken, kadınlar için kullanılan sıfatların neden biraz daha sevimsiz ve daha anlamsız tercih edilmiş olduğunu anlamıyorum. Gerçi “kız kurusu” kadar antipatik olmasa da kelime, ne demek istediği belli olmuyor. Zira evde kalmış biri olarak kendime baktığımda; herkes kadar ve hatta herkesten daha çok hareket ediyor, evlilerin yaptığı her şeyi yapıyor, medeni durumumdan dolayı hiçbir şeyden eksik kalmıyor ve sanıldığı gibi dört duvar arasında kukumav kuşu gibi evde oturmuyorum. Belki yaşadığım topluma bir çocuk ile hala katkıda bulunmamış olabilirim ama başka faydalar sağladığımı ve başka değerler kattığımı biliyorum. Benim evli veya bekar olmamın, insanların hayatlarında neyi değiştireceğini, bunun benim kişiliğimin veya yaptıklarımın önüne nasıl geçebildiğini, ben evli çocuklu mutlu olduğumda insanların gözünde niye daha “normal” biri olarak algılanacağımı anlamaya çalışıyor ama gereksiz bir çaba olduğu için vazgeçiyorum. Bunun toplum değerlerini arttırmak için gösterilen bir çaba değil, magazinsel bir meraktan öte bir şey olmadığını biliyorum. Çünkü hayatında bir kere evlenmiş ama sonunda olmamış, boşanmış kişiler için aynı meraklar, aynı kaygılar, aynı sıfatlar kullanılmıyor görüyorum. Kiminle, neden evlendiğiniz, o evlilik içinde neler yaşadığınız, neler hissettiğiniz önemli değil; sadece en azından bir kere evlenmiş, sadece normal, sadece herkes gibi olmanızı istiyorlar, durumun bu olduğunu düşünüyorum.

Kesinlikle evliliğe karşı değilim. Sadece sırf insanların düşünceleri için, sırf normalin bu olduğuna inanıldığı için veya sırf diğerlerinden farklı olmamak için evlenmenin, çok ama çok büyük bir hata olduğunu düşünüyorum. Aşka aşık bir kadın ve kalbini çarptıranı hayatının merkezine oturtan bir kadın olmama rağmen, evlilik son gol, bir amaç olmadı nedense hayatımda. Belki doğmak, büyümek, ölmek gibi mutlaka birgün başıma geleceğine, mutlaka yolun bir dönemecinde gerçek hayat arkadaşımı bulucağıma inandığım içindi bilmiyorum ama sırf evlenmiş olmak için evlenmeyeceğimi, kesinlikle mantık evliliği yapmayacağımı, kesinlikle içinden sevgi, saygı, güven, özveri geçmeyen bir ilişkinin içinde barınmayacağımı biliyorum.

Bilmeniz sizin hayatlarınızda hiçbir şey değiştirmeyecek, bu bilgi size hiçbir şey katmayacak ama belki yine de aranızda merak edenleriniz vardır diye yazıyorum; çok hoş, çok acayip, çok medeni bir adam ile çok mutlu olduğum bir birliktelik yaşıyorum (burada yazıya kısacık bir ara verip, içinizden “maşallah” demenizi rica ediyorum). Gözlerimin içi gülüyor, keyfim de yerinde ya yine yakın, uzak tüm çevremden aynı vibrasyonları alıyor, yine yolun sonu ile ilgili sorularını duyuyor, yine olası güzellikler için hazırlanan senaryolara maruz kalıyorum. Duyduklarım rahatsız etmiyor, yapım değil kendimi baskı altında hissetmiyor, herhangi bir telaşa kapılmıyorum ama sadece ve sadece gerçekten merak ediyorum; neden herkes benim evlenmemi bu kadar çok istiyor, neden ne zaman evleneceğimi bu kadar çok merak ediyor? 📷

Ama hayata ve insanlara dair asıl merak ettiğim; neden insanlar hayatlarımız ve kararlarımız ile ilgili bu kadar çok soruyor, yorum yapıyor, tavsiye veriyor, neden yargılıyor?

Hiç düşündünüz mü ne kadar çok soruya veya gereksiz sohbetlere maruz kalıyoruz sosyal yaşantılarımızda?

Daha bacak kadar çocukken başlıyor sorgu sual, birini cevaplayınca bir yenisi geliyor.

Daha altımızda bezimiz, dudağımızda emziğimiz varken, büyünce ne olacağımızı soruyorlar bize…

Okula başlıyorsun, ne zaman bitecek diyorlar. Okul hayatı dediğin süre ortalama 16 sene sürdüğünü düşünürsek, senelerce güne gelmiş teyzelere çetere tutuyoruz.

Okul bitiyor oğlanlar için askerlik dert oluyor, ne zaman gideceksin askere? Oğlanların askerliği, kızların okulu bitiyor; sanki kazandığımız parayı kendilerine verecekmişsiz gibi heyecanla ne zaman çalışmaya başlayacağımızı bilmek istiyorlar. İş bulmamız yetmiyor, yaşımız gelmiş oluyor, ne zaman evleneceğimizi soruyorlar. Evlenmek yetmiyor, ne zaman çocuk yapacağımızı, bir çocuk gözlerini doyurmuyor, kardeşsiz olmaz diyorlar ikincisinin ne zaman geleceğini bilmek istiyorlar…

Biz de oturup ciddi ciddi, saf saf tüm bu sorulara cevap veriyor, aldıkları cevaplardan memnun olmayanların yorumlarını, tavsiyelerini dinliyor, kimilerimiz takmıyor ama bazılarımızın üzerlerinde ciddi ciddi baskı kuruluyor olmasına şahitlik ediyoruz.

Şaka değil ya, bana uygun görülen evlilik yaşım 26-27 ‘dan beri saçma sapan sorularla, yorumlarla, çıkarımlarla uğraşıyorum. Başlarda “ne zaman evleneceksin?” sorusuna cici bir kız olarak ” kısmet, bilemiyorum, inşallah” diyor, ne zor beğenmem, ne çok seçici olmam kalıyor, sanki kapıda kuyruk varmış da ben aralarından birini bile seçmiyormuşum gibi ne de şımarıklığım kalıyordu. Şaşkoloz aday adayı bile yokken ortada ne zor beğenmesi diyemiyor, evliliğin güzellikleri ile ilgili bir ton lafı dinlemek zorunda kalıyordum. Zamanla sıkıldığımdan bu konudan, akıllandım “ehh yaşın da geçiyor, artık evlenmeyi düşünmüyor musun?” diyenlere , varsa da sevgilim “ya ben aslında çok istiyorum ama kimse beni beğenmiyor, varsa uygun bir kişi, tanıştırsanıza” diye sızlanıyor, o zaman da kendilerini kötü hissettiklerinden ve üzüldüklerinden , benim çok önemli özelliklerimin, çok güçlü bir karakterimin olmasından ötürü erkeklerin benden korktuğunu söylüyor, benim yanıma yakışacak adamı Superman gibi tasvir ediyorlar, onlardan da çok olmadığından “amannn boşver” diyorlardı. Ben de yıllarca bu yöntem ile rahata kavuşmuş olmanın huzuru ile bildiğim gibi yaşıyor ama onlar yine de konuyu değiştirmiyor, sonunda benim bir Türk erkeği için uygun olmadığımı, Türk erkeklerinin beni olduğum gibi kabul edemeyeceğine karar verip, arayışımı İtalya’da yapmam gerektiğine dair akıl alıyordum.

Merak ettim senelerce insanlar neden soruyorlar, neden bu kadar kafa yoruyorlar diye ama büyüdükçe, akıllandıkça sadece laf olsun, torba dolsun, konu olsun diye konuştuklarına karar verdim. Benim yaşadıklarımın onların hayatlarında “hiçbir şeyi” değiştirmediğini farkettiğimde, aslında içinde hiçbir kötü niyet barındırmayan, basit bir merak olduğunu anladım. Konu konuyu açtıkça bazen hadlerini aşan konuşmalar yapsa da aslında sadece o an için bunları düşündüklerini, sonrasında çok da üzerinde durmadıklarına inandım. Yani hayatlarımızın, hava gibi, futbol gibi, alışveriş gibi bir sohbet konusu olduğuna karar verdim.

Ben hakikaten olayı böyle görüyor ve inandığım gibi yaşamaya, istediğimi yapmaya devam ediyorum da herkes böyle değil unutmayın istiyorum. Siz belki iyi niyetle, belki aklınıza başka konuşacak bir şey gelmedi diye, belki yaşadığınız güzellikleri ve mutlulukları sevdikleriniz de yaşasın diye soru soruyor, tavsiye veriyor, yorum yapıyor olabilirsiniz ama insanların üzerinde bir baskı kuruyor olabileceğinizi hatırlayın istiyorum. Herkesin içinde yaşadığı zorlukları, geçmişinden geçip geldiği travmaları, içinin derinliklerinde sakladığı iç güvensizlikleri bilemeyebilirsiniz, insanların hayatları ile yorumları basit bir sohbet konusu olarak algılamayın. Herkes benim gibi böyle kağıdı kalemi alıp, içini millete dökmüyor, sorduğunuz küçücük yanlış bir sorunun, yaptığınız yorumun, verdiğiniz tavsiyelerin neler hissettirebileceğini bilemezsiniz. Çocuk çocuk diye tuttururken siz, karşınızdaki insanın sizinle paylaşmak istemediği bir fiziksel engeli olabileceğini aklınızın bir köşesinde tutunuz. Birinin, belki de çok istediği halde sahip olamadığı şeyi devamlı yüzüne vuruyor ve onu daha da umutsuzluğa itiyor olabileceğinizi unutmayın. Kapalı kapılar arkasındaki hayatlarda, insanların akıllarından, yüreklerinin derinliklerinden neler geçtiğini, neler yaşadıklarını bilemeyebilirsiniz, onları cevabını vermek istemedikleri ve cevabını bilmedikleri sorularınızla boğmayın.

Herkes her şeyi, aynı zamanda yapmak zorunda değil. Herkes hayatta her şeyi aynı şekilde yapacak diye bir şey yok. Hayatta normal, mutlak doğru diye bir şey de yok zaten. Siz evli, çocuklu, iş sahibi, başarılı ve bunlardan çok mu mutlusunuz, Allah daim etsin; ama herkesin aklı yeter kendine; fikriniz sorulmadıkça soru sormayın, yorum yapmayın, akıl vermeyin Allah aşkına. Sizlerin yaptığı basit bir meraktan ibaret ama bunun adı TOPLUM BASKISI oluyor unutmayın.


Mira'cle
Bırakın Merakı...


31 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TANIDIK YABANCI

Geçenlerde çok geçmişten bir arkadaşımla karşılaştım. Neredeyse yirmi yıl boyunca hiç görmediğim, duymadığım, konuşmadığım biri. Yirmi...

Yorumlar


bottom of page