top of page
Yazarın fotoğrafıDeniz Poyraz Kırmanlı

Evimdeyim...

“Hayat tekrarları sevmez” der dururum da aslında sevmediği bizlerin sürekli aynı şekilde hareket ediyor ya da hiç hareket etmiyor olmamızdır. Zira kendisi hep ısıtıp ısıtıp aynı yemeği koyar önümüze ama çatalı bıçağı farklı sallayıp, yeme şeklimizi değiştirmemizi, her seferinde farklı bir tadı tanımamızı ister. Kısacası kendisi tekrarlardan ibaretken, değişmesi gerekenin sen olmasını bekler…

Çok şükür ruhum hafif ama fiziksel ve zihinsel olarak çok yorulduğum günler yaşıyorum yeniden..

Düşünmem, yapmam, öngörmem, finalize etmem gereken o kadar çok şey var ki şu dönem hayatımda, deli gibi koşturuyor, koşturdukça açılıyor, açıldıkça kendi sınırlarımı aşıyorum. Yardıma ihtiyaç duyduğum anlar oluyor elbet ama şimdi bana, benden başka yardımcı olabilecek kimse yok biliyorum. Onun için Audrey ile konuşup, eski defterleri karıştırıyorum. Karıştırdıkça, yaşadıklarımı ve aşılması imkansızmış gibi görünen duvarları nasıl kaldırdığımı anlayıp, yazı yazmanın, bir yere not almanın büyülü başka bir yanı ile tanışıyorum.

Daha önce de geçtim ben bu dönemlerden, daha önce de verdim ben bu sınavları biliyorum da yaşarkenki duygularımı tam hatırlamadığımdan, eski yazılarımı okuyorum son zamanlarda. Okudukça da umut doluyorum.

Neden umutla dolduğumu, yazı yazmanın ne kadar harika bir şey olduğunu, hayal etmenin laftan ibaret bir züğürt tesellisi olmadığını, bugün yaşadıklarımızı aslında daha önce de yaşadığımızı ve üstesinden gelebildiğimizi görün ve görebilirseniz,siz de umutlanın, hafifleyin diye bu hafta eskilerden bir yazı yayımlıyorum.

Aşağıda okuyacağınız yazının, tam iki sene önce bugünlerde kaleme alındığını; o yazıdan sadece 5 ay sonra Cenova’daki evin kapısını açıp, ikili bir hayata başladığımı ve 21 ay sonra da sizlerle bu platforma tanışıp, facebook Blablabla sayfamda 6000 kisilik (bana göre büyük rakam) bir takipçi sayısına ulaştığımı hatırlayın lütfen. Orada bir adam ile tanışacaksınız; o adamın da bugün bakış açısını değiştirdiğini ama geç kaldığını bilin, hayatın sabit fikirlerle, korkularla kaybedecek zamanı olmadığını unutmayın lütfen…

………………………………………………

Istanbul, 24. Ekim. 2010

5 günlük bir yolculuk sonrası; yoğun ama çok yoğun, çok insanlı, çok konuşmalı, çok yemekli ve herşeyi ile çok’lu bir haftadan, hatta çok uzun bir zamandan sonra ilk defa evimde ve yalnızdım bugün.

Aslında yalnız değildim, Sara evin içinde dolanıp duruyordu ama ben tek başımaydım işte! Yine o etrafa başka bir yerden bakmak ve kendimden bile uzaklaşarak yalnız kalmak istediğim zamanlarda yaptığım gibi çekildim Carrie koltuğuma, benjaminin gölgesinde Nutini dinleyip önce Sun Tzu, sonra Fabio Volo okudum bugün. Bambaşka bir yerlerde birilerinin daha ilerideki kendisi ile konuştuğunu görüp, eğlendim çok.

Hava güzeldi. Dışarıda çok güzel bir ışık vardı ama çıkmayacak, çıkmadığım için hiç bir suçluluk duymayacak, bir şeyler kaçırıyormuşum gibi hissetmeyecektim, biliyordum. Günün salonuma doldurduğu ışık ile kendimi iyi ve hafiflemiş hissettim bugün. Gerçekten beni iyi hissettiren, heyecanlandıran şeylerin neler olduğunu düşündüm uzun uzun.

Bugün ilk defa onu hayatımda istemedim. Çok istikrarlı olmayacaktır biliyorum ama işte her oturduğumda o koltuğa, evi farklı bir açıdan görüyorum ya ona da farklı gözlerle baktım bugün, hem de hiç zorlanmadan. Ilk defa o herkesin görüp de benim göremediğim şeyi gördüm ve hiç kimsenin göremediğini iddia ettiğim şeyin, bugün çok anlamı olmadığını düşündüm. Ilk defa onun korkuları, cesaretsizlikleri ve şartları ile uğraşmak istemediğimi, hayatımı bile bile bu kadar zorlaştırmanın manası olmadığını düşündüm. Bildiğin oturduğum koltuktan, hayatta beni en çok heyecanlandıran 3 şeyin; kendi cesaretsizliğinden, şartlarından ya da dünyaya benden farklı bir yerden bakıyor olmasından dolayı onun için imkansızlıklarla dolu olduğunu gördüm. “Bak oturduğun yerden açı çok dar, kalk benim olduğumdan yerden bakmayı dene” demenin ve onu ikna etmenin bir yolu olmadığına karar verdim.

Ben hiç durmadan seyahat etmek, hiç gitmediğim uzak çok uzak yerlere gidip, bambaşka insanlara bakıp ne yerler içerler ne giyerler onları görmek, sokak sokak babetlerim ile dolaşıp, akşamında louboutin’lerimle guzel yerlerde yemek yemek, fotograflar çekmek istiyorum. Ben iki evli, iki hayatlı olmak; sadece tek bir şehirde, tek bir ülkede yaşamak istemiyor, her ikisinde de manen değil fiziksel olarak da evimde hissetmek, canım hangisinde kalmak istiyorsa süresiz orada kalmak ama istediğimde dönebileceğim bir evim daha olmasını istiyorum. Ben birgün, içimden geçenleri paylaşmak, kendimden sonrakiler için elle tutulur bir şey bırakmak istiyorum bu dünyaya.

Ve imkansız değil hem de hiç değil! Ve olacaklar biliyorum ama hayatımdaki ağırlığı olan herkesin bunları destekleyip, hatta beni itekleyeceklerini bildiğim gibi onun böyle bir hayatın parçası olmak istemediğini de biliyorum…Ama işte ilk defa ilgilenmiyorum çünkü bugün kendisi ile ilgili ilk defa hiçbir şey istemiyorum.

Fi tarihinden beri herkesin diline dolanan şu “zaman herşeyi halleder” meselesi bu mudur acaba diye merak etmiyor değilim ancak bu konudaki akıllara zarar kötü reputasyonumu göz önünde bulunarak ağzımı açmak, bol keseden atmak istemiyorum, zira benden ve en zayıf noktamdan bahsediyorum!



20 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TANIDIK YABANCI

Geçenlerde çok geçmişten bir arkadaşımla karşılaştım. Neredeyse yirmi yıl boyunca hiç görmediğim, duymadığım, konuşmadığım biri. Yirmi...

Comments


bottom of page