top of page
Yazarın fotoğrafıDeniz Poyraz Kırmanlı

Gitmeden Hemen Önce

Bir insanın doğmadığı, büyümediği, hiçbir kan bağı olmadığı halde bambaşka bir ülkede kendisini evinde hissetmesi ne acayip bir duygu. Havaalanı kapısından adımını atar atmaz dışarı, başka bir dünyaya değil de sanki evine dönmüş hissi ile hareket etmesi; tanıdık yüzlere selam vermesi, hiç tanımadığı yabancıların kulağına çalınan şakalaşmasını dikkatini vermese bile anlaması, arabaya atlayıp nereden gitmesi gerektiğini düşünmeden, nerelerden geçtiğini bile farketmeden evinin yolunu bulabiliyor olması ne harika bir duygu. Bir insanın radikal bir şekilde bir karar alıp, bambaşka bir yerde, ikinci bir hayat kurmaya karar vermesi ve istisnasız her seferinde bunun hayatında aldığı en iyi kararlardan biri olduğunu düşünmesi ne olağanüstü bir duygu.

Cenova’ya her gelişimde, o evin kapısını her açışımda, sahil boyunca virajlı yollarında mini ile her kıvrılışımda, beni sevgiyle, neşeyle, küçük çaplı bayram havasında karşılayan onlarca arkadaşımla her karşılaşışımda bu duyguları yaşıyor, nasıl bir ruh hali ile varırsam varayım buraya mutlu oluyorum, huzur buluyorum.

Seviyorum burayı; havasını, denizini, ormanlarla kaplı dağlarını, begonvillerle kaplı bahçelerini ve en çok da gün batımını. Hangi mevsim olursa olsun o gün batımındaki mavi pembe renk cümbüşünü her gördüğümde boğaz köprüsünden her geçişimde yaptığım gibi, içimden “Tanrım ne büyüksün”diye geçiriyorum. Yaşam ritmi, alışkanlıkları, anlayışları bizimkinden çok farklı bu içine kapalı ama meraklı şahane insanların arasında kabul görmüş bir yabancı olarak, hayatı saatte 40 km hızla yaşamaya bayılıyorum.

Ne kadar çok gelip gittiğin önemli değil, Istanbul’dan ve orada hayatını kolaylaştıran bir sürü şeyden sonra onların kuralları ve mantıkları ile yaşamak başlangıçta o kadar kolay olmuyor. Kontratı imzaladığım o ilk günden evin oturmasına kadar geçen ilk aylar, neredeyse nasıl herkes ile didişdiğimi, nasıl en basit şey için bile bana göre büyük zaman kayıpları yaşadığımı ve isyan ettiğimi hatırlıyorum şimdi gülerek. Ama zamanla alışıyorsun işte. Sen onlara, onlar sana alışıyor, orta yolu buluyorsun.

Bugün bile hala, yorgunluktan ve biraz da leylalıktan yemeğe çıkarken yanlış anahtarı alıp da kapıda kaldığımda ve bizdeki gibi bilmem ne bankasının 24 saat hizmet veren çilingir hizmeti gibi hizmetler olmadığı için, o kapıyı açacak tek gücün itfayeciler olduğunu duyduğumda, servis mantığı bu kadar zayıf olan bir ülke nasıl oluyor da gelişmiş diye düşünmeden edemiyorum ama hemen pratik Türk zekamla evin yapımından kalmış tanıdık boyacı ve tesisatçı telefonlarını çevirip, tanıdık bir çilingir arama çabamın boşuna çıkması ve sonunda çağırılan itfayecilerin, çağrıdan 45 dakika sonra gelip kapıyı toplam 1,5 dakika içinde, tek kuruş para almadan ve salaklığını yüzünü vurmadan güle oynaya gittiğini gördüğümde yine iptidai görünen işleyen sisteme teslim oluyorum. Buarada Amerika’da yaşamış ve yaşamakta olan arkadaşlarımın bu satırları okurken yüzlerine oturan hınzır gülümsemeyi tahmin edebiliyorum ama burada ki itfayicelerin durumunun son derece sempatik ve eğlenceli olmakla beraber pek fantazilerdekiler ile alakası olmadığını üzülerek belirtiyorum:)

Velhasıl iyiyim burada; bana hissettirdiği mutlak özgürlük duygusu ve sunduğu imkanları ile mutluyum. Seviyorum burayı; nefes alıyor, kendime geliyor, enerji topluyorum…Medeniyetinde, düzeninde, sakinliğinde huzur buluyorum. Ve işlerimin başımdan aşkın, yorgunluğumun diz boyu olduğu bu günlerde, böyle bir ikinci sığınanın olmasının ne büyük bir şans olduğunu biliyorum…

8 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TANIDIK YABANCI

Geçenlerde çok geçmişten bir arkadaşımla karşılaştım. Neredeyse yirmi yıl boyunca hiç görmediğim, duymadığım, konuşmadığım biri. Yirmi...

Comments


bottom of page