top of page
Yazarın fotoğrafıDeniz Poyraz Kırmanlı

Güneşi Gördüm

Ben de az acayip, az arıza değilim ha… Çok değil, daha sadece 10 ay önce, Uludağ’a kadar gitmişken kayayım diye ısrar üzerine ısrar eden Azra, Mine ve hatta Borga ile  ”hayır ya kaymak istemiyorum” diye didişip sonra Azat’ın korkusundan takınca kayakları ayağa bir daha çıkarmak istemiyor, o günden beri nerede iki gün boşluk bulsam onu dağ programları ile dolduruyorum. Bir şey hoşuma gidince, kafaya takınca sonuna kadar yapmak istiyorum.

En son 5 sene önce Big Bear’de takmıştım ayaklarıma kayakları; herşeyi yapabileceğime inancı sonsuz Azra’nın şuursuzluğu ile en tepeye çıkmış ve 5 saniye için “evet evet yapabilirim” diye düşünüp hemen arkasından bütün vücudumu ele geçiren korku ile paralize olmuş; bir iki denemeden sonra, Azra’ya da ceza olsun diye onu bir kar motosiklet bulmaya yollamış ve bu kayak meselesini sonsuza dek kapamak üzere kayakları ayağımdan dağın tepesinde çıkarmıştım.

Korku ne kötü bir motivasyondur; hep geri adım attırır adama… İçinden korku geçen hiçbir ilişki sonsuza dek sürmez, hiçbir iş başarı ile bitirilmez, hiçbir fırsat, fırsatmış gibi gözükmez, ellerinin arasından öylece kayıp gider. Üçkağıtçı, manipülecidir korku; kafanın içine öyle düşünceler sokar ki yapmamak, bir adım daha atmamak icin tek bir mantıklı sebep bulamadığında bile “canım yapmak istemiyor, çok da meraklı olduğum birşey değil zaten, hayatım onsuz da gayet dolu, ihtiyacım yok” diye kestirip attırır, kandırır seni. Nereden geldiği belli olmayan küçücük bir düşünce, beyninin içinde susturamadığın binlerce sese dönüşür. Sonra bütün vücudunu ele geçirip paralize eder, harekete geçemezsin. Işte ondan sonra, dışardan gelen güven veren birinin söylediklerini hatta sesini bile duyamaz, uzattığı eli tutamaz öylece kalırsın. Ilerlemediğini bilirsin ama en azından yerinde kaldığına inandırırsın kendini ama öyle değildir işte; çünkü yerinde saymak geriye doğru atılmış en büyük adımdır aslında.

Ne kötü bir motivasyondur korku; panik eder adamı… Ve bazında korku olan panik anlarında, acele ile alınmış her karar yanlış karardır. Belki başlangıçta sadece bir kararı almış olmak bile ferahlatmış, omuzundan bir yükü kaldırmış gibi hissettirir ama çok değil, az zaman sonra ne yazık ki başladığın yere döner, pişman olur, bu sefer bir de almış olduğun yanlış kararın ağırlığı da yanında kar kalmış bir şekilde bir adım daha atarsın geriye. Ama dedim ya manipülecidir korku, ondan da geri dönme diye mutlaka kandıracak, gözünü boyayacak bir şeyler bulacak, kandıracaktır seni.

Sözün kısası kötü bir duygudur korku. Bir kıskanmaktan bir de korkmaktan hoşlanmıyorum hayatta… Madem yaşam deneyimledikçe, yeni duyguları, heyecanları tadınca zenginleşiyor, güzelleşiyor; madem hayat denen şey zaten sonu belli olmayan kısıtlı bir zaman, o halde bu korkuların tek tek üzerine gitmek ve içinden sonsuza dek atmak gerekiyor diye inanıyorum. Hata yapsak da, mutsuz olsak da sonunda; denemeden bir şeyi, geri adım atmamak gerekiyor diye düşünüyorum. Üstüne gidip, atıp kurtulmak lazım ne kadar karın ağrıtan his varsa içimizden. Tanrı’dan başka hiçbir şeyden korkmayacak kıvama gelip, özgürce yaşamak lazım diyorum.

Becerebilsem korkmamayı neler yapardım diye düşününce, aklıma ardı ardına bir sürü şey getirip, sadece düşüncesi bile heyecanlanıyorum. Anladım ki benim adrenalinim özgürlük. Her yapamadığım veya yapamacağımı düşündüğüm şeyi yaptığımda kendimi daha da özgür hissediyor ve yapabileceklerimin sınırını genişletip daha da ileri gidiyorum.

İşte sadece bu yüzden harekete geçiyor , en çok da bir şeye karar verip, onun peşinden giden ve aksiyona geçen tarafımı seviyorum. Ve sonuç şaşalı bir meydan okuma ve güç veren bir özgürlük hissi oluyor;

“Hahahahayttt yendim seni KORKU…

Big Bear’in küçük tepesinde ateş gibi düştüğün içimden, Alplerin zirvesinde fırlatıp attım seni dışarı; buhar olup, belki de kuşlara yem olup, kaybolup gittin. O kadar kayboldun ki; ne, daha dağ yolunda araba ile yukarı tırmanırken başlayan yükseklik korkusu kaldı, ne de deli işi demir halata bağlı küçücük kutular içindeki kalp çarpıntıları. Ben çıkıp da bıraktım ya kendimi o 3500 metreden aşağıya, peşi sıra gelen ayak izlerim gibi sen de geride kaldın, bittin…”

Yine içim kıpır kıpır, yeniden kış geldi, korku gitti, heyecanlı heyecanlı avare gibi dolanıyor; şimdi bir dağ otelinin sıcak şöminesi karşısında sevgiliye bunları anlatıp, gülüyorum …



15 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TANIDIK YABANCI

Geçenlerde çok geçmişten bir arkadaşımla karşılaştım. Neredeyse yirmi yıl boyunca hiç görmediğim, duymadığım, konuşmadığım biri. Yirmi...

Yorumlar


bottom of page