top of page
Yazarın fotoğrafıDeniz Poyraz Kırmanlı

HATİCE'LER...

Bizim evde bir Hatice var ki nevi şahsına münhasır efsane bir karakter.

Elli altı yaşında, boyundan büyük iki çocuk annesi. Yıllardır karı koca çalışıp didiniyor, Istanbul gibi bir yerde kıt kanaat geçiniyorlar. Çocuklarından büyüğü evli, kendi yağında kavruluyor. Daha küçük olan oğlu ise tertemiz, pırlanta gibi bir çocuk ama içine kapanık, insanlardan çok çekiniyor. Hergün tek başına, annesinin eve dönmesini bekliyor. Tek arkadaşı annesi, camda onun yolunu gözlüyor. Dokunsan dökülür, bir sürü dertleri var ama yine de yüzleri hep gülüyor.

Hatice'nin kocasını ve onun ailesini doğduğumdan beri tanıyorum. Hatırladığım en eski anılarımda gözümün önüne evlerinin önündeki küçük suyolunda oynayışlarım gelir. Üç, dört yaşlarımı düşününce gözümde mutlaka Hatice'nin görümcelerinin, kayınvalidesinin yüzleri belirir. 

Geçenlerde merak ettim, anneme sordum, aileyi annem de neredeyse doğduğundan beri tanıyor, yani tanışıklık neredeyse yetmiş yılı buluyor. 

Yaşayanlar bilir, büyükşehirde çalışan, çiçeği burnunda tecrübesiz annenin en büyük derdi, bebeğini emanet edebileceği "helal süt emmiş" bir yardımcı bulmak oluyor. Biz de ilk birkaç ay tatsız hikayeler yaşayınca Hatice'den geçici bir süre için bize yardımcı olmasını istiyoruz. Haftada iki gün gelip, herşey oturana kadar eve çeki düzen verirken, kendisinden en çok bakıcıya göz kulak olmasını bekliyoruz. 

Hatice bebeğe, el kadar bebek de enteresan bir şekilde Hatice'ye öyle bir bağlanıyor ki, geliş o geliş oluyor. O günden bu yana hala haftada iki gün gelip geceleri de bizde kalıyor. 

Hatice'nin göze çarpan ilk özelliği çok konuşması ve aşırı sevecen olması.  Çok konuşuyor derken konuşkan biri olarak algılanmasın, gerçekten çok ama çok konuşuyor. Öyle ki bu özelliği onunla ilk defa karşılaşanlar tarafından bile ilk üç beş dakikada mutlaka fark ediliyor. Ansızın anlatmaya başladığı hikayelerin nereye gideceği belli olmuyor, mesela aynı anda üç ayrı konuyu anlatabiliyor. Sen karşısında herhalde bunlar bir yerde birbirine bağlanacak derken konular bitiyor, konular senin kafa karışıklığın ile havada kalıyor. 

Bunların birbiri ile alakasını sorunca, alakaları olmadığını birden aklına geldiğini söylüyor. Kısacası o kadar çok seviyor ki konuşmayı fırsatını bulmuşken aklına gelen tüm hikayeleri sıralıyor, resmen araya reklam alıyor. Onun için de evdeki en yakın arkadaşı oğlum, çünkü çocuk sabahtan akşama Hatice ne kadar konuşursa konuşsun, onu bölmeden dinliyor. Şaşırtıcı bir şekilde ve büyük bir sabırla çocuğa yapacakları ve yapmakta oldukları şeyleri tek tek anlatıyor. Farkında olmaksızın oğlumun konuşma becerisini ve kelime dağarcığını arttırıyor. Çocuk da bunun karşılığını verip, hayatta söylediği ilk isim "Hatçe" olunca dünyalar onun oluyor. Oğlum ondan çok şey öğreniyor. 

Normalde kaldırılamaz bu kadar konuşma ama o kadar güzel özellikleri varki Hatice'nin, insan farkına varmadan buna kolayca alışıyor.

O kadar sevgi dolu ki bizim evde sabahın erken saatlerinde başlayan konuşmalar, koşuşturmalar, yükselen kahkahalar, oyunlar hiç bitmiyor. Öpüşmesiz, sarılmasız, havada çığlık çığlığa uçuşan "kurban olayım"sız gün geçmiyor. Belki başkasına fazladır bu samimiyet ama oğlumun etrafında böyle bir sıcak karakter olması benim çok hoşuma gidiyor.

Hepimize ama özellikle çocuklara karşı o kadar sabırlı ki, bacak kadar çocuk ne yaparsa yapsın ses tonunu asla değiştirmiyor, yorulmuyor, asla aksileşmiyor. 

Kimsenin ağlamasına gelemiyor Hatice. Azıcık hasta, yorgun, üzgün görsün, etrafında dört dönüyor çünkü insan seviyor.  Konuşamayacağı, kontağa giremeyeceği kimse yok onun. Özgüveni yüksek, kendi ile barışıklığı tam. Eve tanıdığı veya tanımadığı kim gelirse gelsin herkesi güler yüzle, kadınları da mutlaka öperek karşılıyor. Herkes aynı değil elbet bazıları donup kalıyor bu atak karşısında ama o doğallığını hiç bozmuyor, geri adım atmıyor. Geçiyor karşılarına hal hatır soruyor ve tabii ki yine anlatıyor da anlatıyor. Ilk defa karşılaşan önce bir şaşırsa da doğallığına hemen alışıyor.  

Hatice çok zeki, yeniliklere ve öğrenmeye açık, aşırı sorumluluk sahibi bir kadın.  Bilmediği her şeyi soruyor, anlatıyorsun asla unutmuyor. Hala en küçük bir yenilikte heyecanlanıyor, gözlerinin içi gülüyor. İşini hiç aksatmıyor, başım ağrıyor dişim ağrıyor diye sorumluluğunu yerine getirmemezlik yapmıyor. 

Hayatı için, oğlu için çalışması şart, onu bahanelere sığınıp aksatmıyor. Dedim ya onun da kendine göre bir sürü derdi var, onları paylaşıyor ama asla işine veya insanlara yansıtmıyor. 

Bazen bazı şeyleri o kadar içgüdüsel ve öğrendiklerini içgüdüleri ile harmanlayıp o kadar doğru yapıyor ki beni acayip şaşırtıyor. 

Sıkça Hatice sosyo-ekonomik olarak daha iyi şartlarda büyütülmüş olsa, önüne daha yüksek okullarda okumak gibi imkanlar sunulmuş olsa, ne kadar başarılı bir iş kadını olurdu diye düşünüyorum. Hayatta ve özellikle iş hayatında başarılı olmak için sahip olunması gereken tüm özelliklere sahipken, bir tek şans faktörünün yanında olmamasına üzülüyorum. Aynı kadının tüm bu özellikleri ile bambaşka bir yerde, farklı şartlarda büyütülmüş olması durumunda nasıl farklı bir yaşantısı olacağını görebiliyorum. 

Acaba Tanrı ona tüm bu özellikleri vermişken, neden sonunda onları kullanabileceği bir hayat sunmadı diye merak ediyorum. Hayatta en güçlü ve tek değişmeyen şey bendeki "Tanrı'ya ve onun adaletine olan inancım"... 

Adaletini sorgulamıyor, sadece sebebini merak ediyorum. Hayata her birimizin şanslarımız eşit olarak göz açtığımıza inanıyorum ama işte böyle örneklerle de karşılaşınca hala kavrayamadığım şeyler var, onların farkına varıyorum. 

Eskiden işim kolaydı çünkü reenkarnasyona inanır, tüm bu sorularıma otomatik cevap bulurdum. Ancak artık inanmıyorum. Eskiden olsa kesin Hatice gelecek yaşantısında çok daha rahat, çok daha zengin bir hayata kavuşacak derdim ama işte artık diyemiyorum. Şimdi muhtemelen bizim mutluluk kaynağı olarak görüp, çok önem verdiğimiz şeyler ile Tanrı'nın işi yok, vardır O'nun bir bildiği diyorum. 

Bizim doğuştan şans ve şanssızlık diye adlandırdığımız şeylerin dağılımı neye göre yapılıyor gerçekten bilmek isterdim, muhtemelen de hiçbir zaman öğrenemeyeceğim ama Hatice'lerden etrafımızda çok sayıda olduğunu görüyorum. Hepimizin de ailesinin içerisinde, ofisinde, çevresinde Hatice gibi kadın-erkek bir sürü kişi olduğunu düşünüyorum. Belki de Hatice'ler, benzer başkalarının yazgısını değiştirelim diye tam gözlerimizin önünde. İmkan sunulsa, önleri açılsa kim bilir nerelere ulaşabilecek zeki ve mayası güzel çok çocuk var etrafta, belki onları görebilelim diye Hatice'ler dibimizde. Belki tüm anne ve babaların her şeyden öte onların geleceklerine yatırım yapmalarını, tüm şartlarını zorlayarak onları okutmalarını göstermek için Hatice'ler içimizde.  

Bizim Hatice ise bizim hayatımızın tam merkezinde. Hep gülen yüzü, hiç bitmeyen hikayeleri ile ailemizin içinde yaşıyor. Oğluma ve bana çok şey öğretiyor. Ona bu hafta onun hakkında yazdığımı ve neler yazdığımı söylediğimde, ışıldayan gözlerle sil baştan hayat hikayesini yeniden anlatmaya başlayarak bizleri kahkahaya boğuyor. Bazılarımıza göre çok daha zor hayatı, ama yine de mutlu olmayı bilip mutlu ediyor...




96 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TANIDIK YABANCI

Geçenlerde çok geçmişten bir arkadaşımla karşılaştım. Neredeyse yirmi yıl boyunca hiç görmediğim, duymadığım, konuşmadığım biri. Yirmi...

Comments


bottom of page