top of page
Yazarın fotoğrafıDeniz Poyraz Kırmanlı

Kandırma Bence Kendini

Geçen hafta “Üzüldünüz…” dedim, yüzümü güldürdünüz… Yazı hepimizin tahminlerinin çok üzerinde kişi tarafından okunup, beklenmedik bir beğeni görünce (ki evet biz bir grup insan istinazsız pazardan-çarşambaya bu konuda tahminlerde bulunup, sayemde dönüp dolaşıp mutlaka bu konudan konuşuyoruz) çok acayip mesajlar aldım canlarımdan. Bazıları yüzümü güldürdü, bazıları gözlerimi doldurdu ama istinasız hepsi bir kere daha sonsuz desteklerini hissettirdi. Yavuz’dan gelen; Hem de nasıl yazıyorsun!!!Utanmasam ne güzel olmuş da tüm bu zorluklar yaşanmış demek geliyor içimden senin bu yazıları okuyunca…Sen her hal ve şartta yazmalısın bence” mesajı kahkaha attırırken diğer hemen hepsinin ortak söylediği tek şey ” sen gerçekten çok güçlüsün ” oldu. Ben de kendimi iyi hatta çok iyi hissettim.

Iyi hissettim hissetmesine de bir yandan da bütün gün kafamda asılı kaldı bu “güçlü ” kelimesi…

Niye bu kadar önemli idi hayatta güçlü olmak?Neye, kime karşı güçlüyüz?Neye , kime göre güçlüyüz?Insanların bazıları güçlü, bazıları zayıf mı geliyor bu dünyaya?Yada güçlü diye düşündüklerimizin zayıf, zayıf diye adlandırdıklarımızın içlerinde hiç mi güçlü yanları yok?Şu boğazda sert bir rüzgar esse, tutmasan uçup gidecek mini minnacık kadınların, adamların neresinden güçlü olduğunu anlıyoruz dışardan?

Hayatta  hep mutluluk getiriyor mu gerçekten, güçlü olmak?

Ben çok güçlüyüm! Bunu biliyorum; adımın Deniz, 4 kardeşin en küçüğü, ayak numaramın 37 , sağ bileğimde küçücük bir yıldız dövmemin olduğunu bildiğim gibi güçlü olduğumu da biliyorum. Hoş sahip olduğum aile ve çok uzun senelerdir yanımdaki sayısız gerçek arkadaşlarımın sevgi ve koşulsuz hoşgörüsü ile aksi de düşünülmezdi ama sonuç itibari ile güçlüyüm işte.

Ama ben güçlü olarak doğmadım, bana öğretildi bu! Önce annem işledi oya gibi benim ve bütün kardeşlerimin benliğine. Birbirinden benzersiz teknikler kullandı yıllarca; bazen nasihat etti, bazen kendi hayatından örnekler verdi, bazen severek, bazen kafamıza kaka kaka soktu içeri, yılmadan yorulmadan.

Sonra dışardakiler gösterdi; sağlam durmazsan, düşmen an meselesi diye… Ilk dersimi Levo verdi; benden 4 ay küçük olmasına rağmen cüsse olarak iki katım 3-4 yaşındaki bacaksız, nerde boşluk yakalasa canımı yaktı, ben de tırsıp kaçtım. Ne zaman ki canıma tak etmiş olsa gerek, dönüp de kendisine attığım okkalı bir tokattan sonra en iyi arkadaşım oldu ve beni yıllarca koruyup kolladı. Orada bir veri daha girdi bilincime; tırsarsan, kaçarsan canın acır.

Sonra mekanizma kendi kendine böyle devam etti gitti bence; “tehlike” anında kaçmamak, doğru bildiğini sakınmamak, taraf olmak hep bir güç göstergesi oldu. Sonra yavaş yavaş adının ne olduğunu bilmediğim bu şeyin güç olduğunu söylemeye başladı çevremdeki herkes, “sen çok güçlüsün” dediler senelerce. Onlar söyledi ben inandım, onlar söyledi ben kendimi gerçekten güçlü hissettim, güçlü hissettikçe gücüme güç kattım ve işte adımın ne olduğu ne kadar iyi biliyorsam güçlü olduğumu da o kadar emin şekilde söylebilecek duruma geldim.

Ama ki yine önemli bir “ama”ya geldik, güçlü olduğumu ne kadar iyi biliyorsam herzaman ve her koşulda güçlü olmadığımı, benim de zayıf noktalarım olduğunu biliyorum. Sonuçta ben bir insanım, sonuçta bir kadın, üstüne üstlük çok da duygusal ve bütün bunların ötesinde herzaman güçlü olmak zorunda olmadığına inanan ve hatta istemeyen bir kadınım.

Şimdi canım arkadaşlarım bana güçlü olduğumu hatırlatarak kendimi iyi hissettiriyor, ben de aldım gazı gidiyorum ama enteresan bir şekilde onlara böyle olduğumu söyleten şeyin;tüm içtenliğimle ve çekinmeden acılarımdan, zayıf noktalarımdan bahsediyor olmam ve üstünü kapatmaya çalışıp, sanki umrumda değilmiş gibi davranmıyor olup, ortadaki sorunu kökünden çözmeye çalışıyor olmam olduğunu düşünuyorum.

Ben içindeki gerçek gücün zor zamanlarla nasıl başettiğin ile su yüzüne çıktığına inanıyorum. Her şey güzel, keyifler yerinde, sevdiklerin yanında, para varken herkes güçlü. Ama acaba bir gecede bütün sahip olduklarını kaybetsen, yıllar önce herşeyi sıfırdan tek başına yarattığını ve yeniden başarabileceğini düşünüp yine harekete mi geçersin, yoksa artık sahip olmadıklarının arkasından ağlayıp, suçlayacak birilerini mi ararsın? Hayatının geri kalanını birlikte geçirebileceğini düşünecek kadar değer verdiğin birinden ayrıldığında, kalıp biraz kendinle “mutlaka ben de bir yerlerde hata yaptım, neyi yanlış yapıyorum? ” diye düşünüp kendini düzeltmeye mi çalışırsın, yoksa hemen iki haftada aynı taktiklerle yerine neci olduğu önemli olmayan yeni birini koyup, boşlukları mı doldurursun?

Acı, kızgınlık, nefret, kayıp ne ise işte sorun üstünü örtüp; bana olan bir şey yok, ohh gayet de hayatıma devam ederim, takmam demek midir acaba gerçek güç? Dönüp dolaşıp yine aynı şeyleri yaşıyorsak, durumlar veya kişilerin değişmesine rağmen gelinen noktanın ve çevremize verdiğimiz imajın birebir aynı olması ve bunun tekrar tekrar aynı şekilde davranıyor olmamızla alakalı olduğunu kabullenmek güçsüzlük göstergesi midir? Yada çok sevdiğin birinin ihtiyacı olduğu ve sırf onu iyi hissettirmesi için kendinden ödün vermek karşı tarafa kaybedilen bir güç müdür? Çok değer verdiğin bir kişi karşısında güç kaybetmek senden vazgeçemeyeceğin neyi alıp götürür acaba?

Hayatta herzaman güçlü ve haklı mı yoksa mutlu ve huzurlu olmak mıdır mesele? Benim cevabım ve yolum belli, işte zaten sadece bunun için “çok güçlüyüm” !



19 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TANIDIK YABANCI

Geçenlerde çok geçmişten bir arkadaşımla karşılaştım. Neredeyse yirmi yıl boyunca hiç görmediğim, duymadığım, konuşmadığım biri. Yirmi...

Comments


bottom of page