top of page
Yazarın fotoğrafıDeniz Poyraz Kırmanlı

RAHMAN ALTIN

Yavaş yavaş ölürler Seyahat etmeyenler, Yavaş yavaş ölürler okumayanlar, müzik dinlemeyenler…

Diye döktürmüş ve devam etmiş dizelerini Pablo Neruda da beni en çok bu satırları etkilediğinden hep burada takılıp kalır, hep bu satırları hatırlarım. Sanki beni anlatıyor sanıp, sanki kendime bellediğim yaşama şeklimin doğru olduğunu anlattığına inanırım. 

Zihinsel veya bedensel yapılan her seyahat nefes almak, yaşamak; o anlara eşlik eden veya o anların kokusunu burnuna getiren müzik, yaşadıklarını yoğunlaştıran, gördüklerini, duyduklarını, hissettiklerini unutulmaz kılandır. Bazen yeterli gelmez söylediklerin keşke filmlerdeki gibi bir fon müziği olsaydı hayatta da eksik olan duyguyu tamamlasın, hissettiğimi tam olarak vurgulasın dersin. Bazen sadece bir parça içindeki en derine dokunur ve dile getiremediğini veya bir türlü adını koyamadıklarını pat pat döker önüne. Bazen de öyle masalsıdır ki duyduğun notalar hayal alemine, olmadık, bilmedik yerlere dalarsın. 

Beni tanıyanlar bir başıma kaldığım her yerde müzik olduğunu bilirler. Beni biraz daha iyi tanıyanlar, garip bir şekilde fonda bir müzik olmadan yazamadığımı ve o yazı çıkana kadar o aynı tek bir parçayı defalarca dinlediğimi bilirler. Beni en iyi tanıyanlar, bir anda duyduğum veya çok hoşuma giden bir parçayı saatlerce ve yüzlerce defa ardı ardına dinlediğimi bilip, yanımdaysalar seslerini çıkarmadan eşlik edip, ben söylemeden başa sararak beni mutlu ederler. Bilim adamları henüz bir parçanın defalarca ardı ardına dinlenmesinin sebebini ortaya çıkaramamışlar ama ben biliyorum ki orada bir duyguya asılı kalıyor, bittiğinde ise devam ettiremiyor ve yine o duyguya dönmek için can atıyorsun. Yeniden başladığında ise sanki bir rüyanın ortasında uyanıp, gözlerini kapadığında kaldığın yerden devam edermişsin gibi yeniden o duyguyu yakalıyor, bir tür huzura kavuşuyorsun. Sözlerinden çok arkadaki müzik etkiliyor parçada seni, bir süreden sonra sadece onu duyuyor, onun seni götürdüğü yerlerde dolanıyorsun. Adeta zihnin boşalıyor, başka hiçbir şey görmüyor, başka birşey duymuyor, zihninin yarattığı imgeler arasında gezinip, zihninde yarattığın dialoglara replik yazıyorsun. O kadar enteresan bir şey ki bu, o tek bir parçanın götürdüğü yere seni, sevdiğin başka hiçbir müzik götüremiyor ya da aynı parça seni her seferinde bambaşka yerlerde gezdirebiliyor, şaşırıyorsun.

Yazı yazmanın, resim çizmenin, bir müzik enstrümanı çalmanın, bir başkasının karakterine bürünüp onu canlandırmanın ve daha nice sanat dalının bir yetenek ve Tanrı’nın kişiye bahşettiği bir armağanı olarak görüyor, çok acayip bir performans gördüğümde hayran oluyor, acayip de heyecanlanıyorum. Ama kıyısından köşesinden kendi duygularını yazarak ifade edebilen ve her daim hayallere dalıp olmadık yerleri, kişileri ve dialogları gözünde canlandırabilen biri olarak, kişinin kafasında canlandırdığı veya gördüğü imgeleri; kelimeleri, resim fırçalarını, alçıları veya notaları kullanarak hayata geçirmesini kafam bir şekilde alıyor da; beste yapmanın yetenekten öte bir güç ve onun nasıl bir güç olduğunu hala kavrayamıyorum. Nasıl hala bütün bilimsel açıklamalarını bildiğim halde telefondaki sesimin anında ve birebir aynısı olarak karşı tarafa gitmesine şaşırıyorsam, bestecilerin aklından geçen sesleri notalara dökmesini, çok samimiyetle söylüyorum bir mucize gibi görüyorum. Kafanın içinde, dünyada senden önce hiçkimsenin duymadığı sesleri duyup, bunları duyulabilir hale getirmenin, bir de içine insanoğlunun hissettiği bütün duyguları katabilmenin inanılmaz olduğunu düşünüyorum. Kendindeki herşeyi katarak hayatı renklendiren, sorgulatan her sanatçı yaratıcıdır da, bana göre insan kılığındaki en belirgin tanrılar bestecilerdir işte…

Ben bir adam tanıyorum cüssesi büyük, yeteneği ondan da büyük…

Adı RAHMAN soyadı ALTIN, yüreği de tıpkı ismi gibi kocaman…

Saygın bir ailenin ve o ailenin de bilgisi ve zerafeti ile beni acayip etkileyen annesinin biricik oğlu. Kafasının içindeki masalsı tınıları durmadan hayata katan rangarenk bir adam.

Bedenin bir tarafında Tanrı’yı, bir tarafında küçük bir çocuğu taşıyan koca bir oğlan. İnsanlarla nefes alıp, onlardan beslenen biri. Evinin de, kalbinin de kapıları herkese açık bir insan. Hep insan olsun, çok insan olsun, evi de, masası da, yaşantısı da onlarla dolsun, herkes ama en çok da yüce yüreğine yakışan “Sultanı” Sinem dizinin dibinde olsun isteyen sevgi dolu bir adam. Yeşil gözleri bakıyorsa dikkatli, bir şeyler arıyor sonra da buluyordur mutlaka, onları notalar ile yüreklerinize bırakan bir deli oğlan. Rahman eksik duyguyu tamamlayan, yüreğinin derinliklerindekileri uyandıran, hayal gücünü canlandırıp, başka diyarların kapılarını açan hayattaki fon müziğiniz. Eğitimi, bilgisi, görgüsü ve insan sevgisi ile karşısındakine mutlaka bir şeyler katan özel ruhlardan. Uzun zamandır bana yazılarımda en çok eşlik edip, asılı kalmak istediğim duyguyu en çok sağlayan, yeteneğine hayran olduğum kişi. 

Ve onu sadece ben değil aslında sizlerde tanıyor, yıllardır yapmış olduğu 5000 kusür besteden 1500′ünü reklam ve film müzikleri olarak evlerinize sokup, dilinize dolanan notaları ile zihninizde taşıyorsunuz. Eğer şimdiye kadar öğrenemediyseniz de adını en son yapıtı “Kelebeğin Rüyası” filminin müzikleri ile dikkatinizi çekecek, aklınızı çelecek, kalbinize işleyecek, bunu çok iyi biliyorum. Görüntüleri, dialogları, oyunculukları ile Türk sinema tarihinin en güzel yapıtlarından biri olan filme, yaptığı müziklerinin nasıl bir duygu derinliği kattığını, dialogları nasıl tamamladığını farkedecek ve eminim siz de kendisine hayran olacaksınız. Duymadıysanız da şimdiye kadar, sadece Türkiye’de değil Hollywood sinemalarında nasıl haklı gururumuz olduğunu anlayacaksınız. Eminim tanışınca müzikleri ile benim gibi siz de ” Rahman bize albüm yap!” diyeceksiniz.

Rahman Altın bana göre bu topraklarda doğmuş, büyümüş, eğitilmiş, bu toprakların kültürü ile harmanlayıp kendini, bu toprakların insanlarından beslenmiş biri olarak dünyaya açılmış ve evrensel bir müzik adamı olmuştur bugün. Tınıları hep duygu dolu, masalsı olduğundan dokunur içinize. Yaratıcılığın paylaşmaktan geçtiğini bilenlerden biri olarak, yaratmak için insanlardan geçmek gerektiğini hatırlatır size. Derinlerden geçtiği için notaları, kendi içlerinizi gösterir size. Tanrı’nın aramızda, içlerimizde olduğunu hatırlatır size…

Kendilerindeki herşeyi katarak, hayatlarımızı renklendiren, sorgulatan, tamamlayan, içimizdekileri dışa yansıtmamızı sağlayan tüm gerçek sanatçılara ama en çok da insanlara güzel bakan koca adama, yeteğine hayran olduğum Rahman Altın’a gelsin bu yazı…



49 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

TANIDIK YABANCI

Geçenlerde çok geçmişten bir arkadaşımla karşılaştım. Neredeyse yirmi yıl boyunca hiç görmediğim, duymadığım, konuşmadığım biri. Yirmi...

Comments


bottom of page